Wednesday, April 7, 2010

A Turkish offering...Türkçe bir yazı

Sorry to anyone reading in English. Here is a piece I wrote for my Turkish teacher. It is about my childhood in Florida. English translation is at the end.

Özlemlerim
Jeff Gibbs

Mart'ta İstanbul'daki ikinci yılım dolmuş olacak. Buraya geldim geleli pek çok şey gördum. Serüven yaşadım, yeni dostları edindim. Hatta sevgili bile buldum. Çok eğlenerek bu iki yılı geçirdim. Lakin bazen Florida'yı çok düşünüyorum, yani sıla hasreti çekiyorum. Elbette arkadaşlarımı ve ailemi de özlüyorum ama içimde en çok hissettiğim hasret Florida'nın sesleri.Ben çocukken, babam kuzey Florida'da ormanların ortasında gölün kenarında büyük bir evde oturuyordu. Onu ziyaret etmeye gittiğimde, her zaman akşamları balık tutmaya giderdik. Güneş gölün ötesindeki çam ağaçlarının ardında battıktan sonra, gök hala kıpkırmızı bir ışıkla yanarken, biz balık takımı ve olta kamışları alıp,tahta iskeleye çıkardık.

Geç saatlere kadar oradaydık, fakat bir balık bile tutup tutamadığımız hiç umurumuzda olmazdı. O iskelede oturup, balıkları bekleyerek muhabbet etmekten çok zevki alırdık.(Babam annemle çok önce boşlanmıştı. O yüzden, geceler bu kısa zaman içinde birbirimize anlatmak çok şeyimiz olurdu). Birinci özlediğim ses bu gecelerdeki babamın sesi. Onun sesi gayet pesti ki söylediği kelimeler ve konuşmaları tıpkı hafif hafif bir gök gürlemesine benzerdi. O gürul gürul sesiyle benimle astronomi, edebiyat,matematik, memleketimizin tarihi, hatta kızlar bile hakkında konuşurdu. Biz konuşurken arada sırada bir balık kendisini simsiyah sudan fırlatıp, bir şıpırtıyla gecedeki gölünün sessizliği bozuverirdi.

Bütün Florida aynen koskocaman bir bataklık gibi. Yani, her yerde su var, su gelip geçiyor. O yüzden yılan, kaplumbağa, kurbağa, ve meşhur timsahlarımızla dolu. Bilhassa babamın oturduğu gölün etraflarında kadim, dev gibi selvi ağaçları var ve bu ağaçların arasında çiftleşmek isteyen binlerce kurbağa yüzüp, hopluyor. Onlar çok gürültülü ve yüksek sesle vıraklayarak eşlerini büyük bir patırtıyla çağırırlar. Sesleri o kadar yüksektir ki yatak odasının pencerelerini kapatsan bile gürültüsünden uyuyamazsız. Sanki dışarıda bir orkestra varmış gibi duyumsarsınız. Florida'da yüzlerce kurbağa türü vardır. Minicik ağaç kurbağaları, yeşil kurbağalar, kahverengi kurbağalar, kocaman karakurbağalar, benekli panter kurbağalar vesaire, bunların hepsinin sesleri de çok çeşitli. Birinin kanarya gibi öterken bazıları şişman bir adam gibi geğirir. Bazıları tiz bir düdük gibi, bazıları çırçır böceği gibi öter. Davul gibi seslenenleri de var! Hep beraber vıraklarında adeta koskocaman bir kurbağa korosu olurlar. Çok sıcak olunca ritim hızlanır. Hava soğudukça bu ritim daha yavaşlar. Yani kurbağalardan havanın kaç derece olduğunu anlayabilirsiniz!

Florida'nın yazın geceleri çok özel bir zaman. Florida dağlık bir yer değil. Küçücük tepe bile yok. Dümdüz bir ülke olduğu için, her yerden ufuğa kadar görebilirsin. Yazın ufukta sessiz şimşekler çakar geceleri. Doğudan batıya kadar zikzak çizen şimşekler fırlıyor. Hem korkunç hem de güzel, nefes kesici bir şey. Çok çok parlak olduğu halde hiç sesçıkmaz. Biz bu şimşeklere 'ısı şimşeği' diyoruz zira fırtınadan değil, Floridanın gündüz olağan üstü sıcağından yaratılırlar. Tabiattan gelen bizim özel havai fişeklerimiz. Ah, bu sessiz şimşek ve gölün hafif hafif çarpan dalgaları, kurbağaların orkestrası ve babamın sesiyle dolu fevkalade geceler unutmak ne mümkün! Florida hemen hemen tropikal bir bölge olduğu için, doğru dürüst bir kış yaşanmaz. Yıl boyunca her yer yemyeşildir. Bir de kar hiç yağmaz. Tam şubatın ortasında ısı yirmi dereceye ulaşabilir. Kısaca 'dörtmevsim' yaşanmaz burada. Mevsim'le değişen tek bir şey vardır: o da sesler.

Yazları kurbağa sesleri ve gök gürlemesi doldururken sonbaharı da kuş sesleri doldurur. Özellikle gece kuşları. Benim en sevdiğim 'Chuck Will's Widow' adlı kuştur. (Chuck Will adlı adamın duludemek) Ötmesinden bu adı verilmiş. Bu kuş Türkiye'de de bulunan keçisağanın türüymüş. Bu kuşlar ya çam ağaçlarından düşen iğne yaprakların arasına yada bataklık bitkilerinin arasına yuvaların kurarlar, yani yuvarlarını yere yaptıkları için öterken sesleri yerin altından geliyormuş gibi oluyor. Bu kuşun sesi çok acayip. Bazen bir hayaletin inleyişe, bazen de ağlayan bir kadının sesine benziyor. Sisli karanlık ormanın kenarından geçerken çok ürperiyorsun. Başka bir sonbahar kuşu var. Ona da 'Bob White' deniyor çünkü onun ötmesi de 'Bob White' der gibi geliyor. Bu kuş bir bıldırcının türüymüş. Babama göre, eskiden Florida'da genç,güzel bir kız varmış. Bob White'e aşık olmuş ama orada bir cadı yaşıyormuş. Bu cadı kızı kıskandığı için bir kuşa çevirmiş. O kız halen sevgilisinin adını ‘Bob White’ diye kıyamet günüye kadar söyleyecekmiş.

İşte ben bu kırlarda büyüdüm. Ormandan, göllerden başka hiç bir şey yoktu, ama bu göller, ağaçlar kemiklerimde hissedebilirim. Yok, hatta daha kendime yakın. Şimdi dünyanın en coşkun hareketli şehirlerinden birinde yaşıyorum. Her akşam konserler var, oyunlar var, partiler var. Yapacak şey çok. Ama hissedecek şey az. Gittiğim konserleri, turistik yerleri, camileri, hepsini unutacağım, bir gün. Bazılarını zaten unuttum. Ama o 'hiç bir şey olmayan' yer de duyduğum kurbağanın,kuşun, ve özellikle babamın sesi aklımdan, ruhumdan asla silinmeyecek.


Things I Miss
by Jeff Gibbs

This March marked the start of my third year in Istanbul. Since I came here, I have experienced many things. I have had adventures, made new friends, and even found a girlfriend. All in all, I've had quite a fun two years. But sometimes I think longingly of home, of Florida. Of course, I miss my friends and family, but the thing I miss most are Florida's sounds.

When I was a boy, my father lived in a huge house on a lake in the middle of a forest in North Florida. Whenever I went for a visit, we'd go fishing at night. After the sun had set behind the pines on the opposite shore, when the sky was still a flame-red, we'd take our tackle and cane poles and head out to the dock. There, we'd stay until the wee hours, but we didn't really care if we caught anything or not. We had fun simply sitting out and chatting as we waited for something to bite. (My father and mother had divorced long before, so those short nights were our only chance to catch up on everything that had happened since we'd last seen each other). The first sound I miss is my father's voice. It was pretty deep and low, so low that his every word sounded like a faraway roll of thunder. With that rumbling voice, he'd talk to me about literature, math, astronomy, history, and even girls. And as we talked, every once in a while, a fish would hurl itself out of the black water and break the silence with its invisible splash.

Florida is basically one gigantic swamp. There is water everywhere, coming and going and flowing over the ladn. Because of this, there are snakes and turtles and our famous gators. And in particular around my Dad's lake, among the giant cypresses were thousands of tiny frogs, jumping and swimming and trying desperately to mate. They made such a horrendous racket all croaking together, trying to call a mate. It was if there were an orchestra outside. There are hundreds of species of frog in Florida. The tiny tree frog, the green frog, the brown frog, the giant toad, the leopard frog. And their croaks were all different. One of them sounded like a fat man belching, another like a shrill whistle, another like a cricket, another like a thumping bass drum. And when they all croaked together, they formed a humongous frog chorus. When the temperature rose, the rhythm of their croaking sped up. When it got cooler, it slowed down. You could actually tell the temperature from the speed of their voices.

Florida nights are very special. There are no mountains in Florida, not even a hill. Because it's such a flat land, you can see right to the edge of the sky. In the evenings, lightning bolts fly off the horizon. They hurl themselves in a zigzag from east to west. It's a breathtaking sight, both frightening and beautiful. And although it is blindingly bright, it makes no noise. We call this "heat lightning," because it comes not from a storm but from the insanely powerful Florida summer heat. They were our own natural fireworks. Ah, this silent lightning and the soft gulping of the waves and the frog chorus and my father's voice made the nights unforgettable.

Because Florida is a tropical place, there is no proper winter. It is green year round, and snow almost never falls. Sometimes, it stays near 65 degrees for all of February. We don't get the classic four seasons nor their changes, but one thing that does change with the seasons are the sounds.

While summer nights are filled with the sounds of frogs and thunder, the autumn nights are filled with bird song. My favorite one called a Chuck Will's Widow. It got its name from its call. This bird is apparently a relative of the Turkish nightfar. This makes its nest in pine needles or in swamp brush, in other words, on the ground. When it calls, it sounds like its voice comes from under the earth. And it's song is so strange; it sounds like a moaning ghost or softly crying girl. Whenever I'd hear it while passing near a foggy strand of dark forest, I'd get the shivers. There's another bird called the Bob White, because it's song sounds like the word "Bob White." It's a kind of dove. According to my father, in Florida, a long time ago, there lived a beautiful young girl who fell in love with an old cracker cowboy named Bob White. There was a swamp witch who loved him, too, and jealous of the girl, she changed her into a bird. The girl is still calling her lover's names and will do so until Doomsday.

I was raised in these woods. There was nothing in them but forest and lake and tree and swamps, but I feel those forests, lakes, and swamps in my bones. No, they are even close than that. I now live in one of the most colorful, exciting cities in the world. Every night there are parties and concerts and plays. There are thousands of things to do, but almost nothing to feel. I have forgotten all the concerts and plays I've been to while here, but in that nothing place of lake and swamp, the sounds of birds and frogs and fathers will never be erased from my memory.

4 comments:

Anonymous said...

Your story reminds me of Irfan Orga. He learns the English in his very late ages, but this can not keep him away from writing a fiction (and a biography)in English.
Maybe you'll do the same thing canım.

Onder Ondemir said...

Jeff eline, yuregine saglik. Ne de guzel yazmissin. Duzeltilmesi gereken yerler var yazinda ama zaman zaman kullandigin kaliplar beni cok etkiledi ve sasirtti. Gercekten cok tebrik ederim. Ozellikle ana dili Turkce olmayan bir yazar olarak cok basarili oldugunu soylemek isterim.

Gururlandirdin beni...

Her zaman yaptigim gibi duzeltmeleri sana mesaj olarak atiyorum. :D

ilhan karaçam said...

I am surprised after reading this passage, ı have never seen a man who can learn Turkish so good, thanks for sharing Jeff, we accept that you are Turkish citizen, thanks a lot..

Unknown said...

Jeff, betimlemeler harika! "Bu kuşun sesi çok acayip. Bazen bir hayaletin inleyişe, bazen de ağlayan bir kadının sesine benziyor". Ingilizce konusmaya cekinen ben, bu yazini okuduktan sonra Turkce yazmaya bile cekinecegim sanirim.
Yazinin gidisatindan ziyade, icindeki duygudan daha cok etkilendigimi soyleyebilirim. Bu da sanirim Boston'dayken sila hasreti cekmis olmamdan kaynaklaniyor...
Kaplan'da senden ogrendigim tek kalip: "not only but also" ve bu kalibi neredeyse hepimizin yanlis ogrendigi gercegi... :)

Bu arada bana Turkce ogretir misin? :)
Belgin